Allah'ın Mucizelerinden – Çilek

ÇİLEĞİN YARARLARI

Çilekkkkk !!!! Nefis tadıyla ve kokusuyla deyim yerindeyse insanın ağzını sulandırıyor. Yerde yetişen küçücük bir şey nasıl bu kadar lezzettli olabilir ki ? Mucizevi bir meyve ve yemesi de keyfi de mükemmel. Peki yaz mevsiminin nazenin meyvesinin yararlarını biliyor musunuz? Bilen ve bilmeyenler için hemen söyleyelim.

-Çilekler, C vitamini içeren besin zincirinde ilk sıralarda yer alıyor. Antioksidan ve bitki özleri yüksektir. Kırmızılığı koyulaşan çileklerin antioksidan özelliğin daha fazla olduğu sanılıyor.

Uzmanlara göre çilek; bağışıklığı güçlendiren, besin değeri yüksek bir meyve. Çocuk felci, ağız ve deri yaralarını oluşturan bazı virüsler için öldürücü etki taşır. Ciltteki sivilce ve aknelere iyi gelir. Kansere karşı koruyucu ve ilerlemesini önleyici özellikler içerir. Romatizma ve gut hastalığı ağrılarını azaltıcı etkisi vardır.

Sinirleri kuvvetlendirip, bağırsak kurtlarını döker ve ateş düşürür. Çok güçlü bir besin olduğu için bazen alerjiye neden olabilir.

Çileğin son derece lezzetli olduğunu biliriz, aynı zamanda besleyicidir de. Günlük diyetimize ekleyerek, mis kokulu çileğin keyfini çıkaralım.Uzmanlar günde en az beş defa taze meyve veya sebze sebze yenilmesi öneriyor ama ne yazık ki insanların çoğu bunların yanına bile yaklaşmıyor.!!! Çileği beslenme listenize eklediğinizde vücudunuza olan yararlarının yanı sıra bağışıklık sisteminizi de güçlendiriyor.

Çilek vücuda kuvvet verir. Kolesterolü düşürür ve damar tıkanıklığını önler. Aynı zamanda çok iyi bir antioksidan olan çilek bağışıklık sistemini güçlendirir. Kansere karşı kuruyucudur. Sindirim sisteminin düzenli çalışmasına çok faydalıdır. Vücuttaki zararlı maddeleri vücuttan uzaklaştırır. Kanı temizler. Diş etlerini güçlendirir ve ağız kokusunu giderir. Sakinleştirici etkisi ile tansiyonu düşürür ve stresi azaltır. Ateşi düşürür. Romatizma ve karaciğer rahatsızlıklarına iyi gelir. Cildi nemlendirir, tazelik ve güzellik verir.

100 gr. çilekte 59 mg. C vitamini, (ki bu oran limondan bile fazla) 1 mg. sodyum, 174 mg. potasyum, 21 mg. kalsiyum var. Kalorisi ise 37. Ancak eğer diyet yapıyorsanız, nasılsa meyvedir, bir şey yapmaz diyerek bol bol da yemeyin. Her şeyde olduğu gibi fazlası zararlı olabiliyor. Çileğin hazmı zordur. Midesi hasta ve tembel olanlar çileğin suyunu içmeliler.Cilt hastalığı olanlara kaşıntı yapabilir.

Özetlersek:

Çilek gözün zafiyetini giderir.

Körpe ve bol sulu çilekler sistemi temizliyor.

Cilt sorunları olanlar için de iyi bir meyvedir.

Dişleri kuvvetlendirir.

Nezleye çok faydalıdır.

Ağız kokularını ve boğaz ağrılarını gideriyor.

Büyüme çağındaki çocuklar ve gençler için fevkalade bir meyvedir.

Çilekte yüksek oranda C vitamini bulunduğu gibi, yüksek tansiyon ve kolesterolü düşüren maddeler içeriyor.

Kansızlığa karşı faydalıdır.

Ayrıca bol miktarda potasyum içerir ve lifli besinler arasında önemli bir yer tutar.

Böbrek ve mesane taşlarının düşmesini sağlar

Diyabetli hastalar, çileğe şeker ilave etmemek şartıyla bu meyveyi bol bol yiyebilirler.

Cilde güzellik ve tazelik verir.

Romatizmaya, damar sertliğine iyi gelir.

Kalp ve kas romatizmasının doğal ilacıdır.

 

YABAN ÇİLEĞİ

Uzmanlara göre yaban çileği, bağışıklığı güçlendiren besin değeri yüksek bir meyve. Yaban çileği, normal çileğe oranla daha küçüktür.

Doğada kendiliğinden yetişen ve normal çileğe oranla daha keskin kokulu olan yaban çileği, vitamin deposudur .

Çocuk felci, ağız ve deri yaralarını oluşturan bazı virüsler için öldürücü etki taşıyor. Halk arasında dağ çileği olarak da bilinen yaban çileği, C vitamini açısından oldukça zengin bir meyvedir.

Göz alan o güzel kırmızı rengi, hafif iç bayıltan hoş kokusu ile baharın geldiğini bildiren çok sevilen meyvelerden olan çilek sokaklarda seyyar tezgahlarda,manavlarda yerini aldı.Harika aroması ile bütünleşen tart ,turta,puding, dondurma, reçel, pastaların tam yapılma zamanı. Taze taze pudra şekerine batırarak yemek ayrı bir damak tadı. Sağlık açısından da her meyve gibi çok faydaları uzmanlar tarafından yazılan bir meyve..


Çilekler C vitamini içeren besin zincirinde ilk sıralarda yer alıyor. Antioksidan ve bitki özleri yüksektir. Kırmızılığı koyulaşan çileklerin antioksidan özelliğin daha fazla olduğu sanılıyor. Hücrelere zarar veren, kanser türlerine neden olan serbest radikallere karşı koruyucu. C vitamininin yanı sıra , mükemmel bir folik asit , manganez, potasyum, roflavin, B5 ile B6 vitamini, magnezyum, omega-3 yağ asiti, bakır ve K vitamini kaynağıdir. Çilek her yerde kullanılabilir. Yılın diğer zamanlarında tüketmek için derin dondurucunuza koyabilirsiniz. Diğer meyvelerin aksine çilekler toplandıktan sonra daha fazla kızarmaya , olgunlaşmaya devam etmez. Bu nedenle koyu kırmızı, bol çekirdekli, tarlada yetiştirilmiş çilekleri tercih edin.

Çilek gerçek bir C vitamini deposu. 100 gr. çilekte 59 mg. C vitamini, (ki bu oran limondan bile fazla) 1 mg. sodyum, 174 mg. potasyum, 21 mg. kalsiyum var. Kalorisi ise 37. Ancak eğer diyet yapıyorsanız, nasılsa meyvedir, bir şey yapmaz diyerek bol bol çilek yemeyin.

Çilek Nasıl Kullanılır? Çileğin yaprakları, iyi kurutulmak şartıyla, çay yapımında kullanılabilir. Çilek aç karına yenirse daha iyi sindirileceği için daha yararlı olur. Çilek komposto ve reçel yapılarak da tüketilebilir. Çilek yiyenlerde bazen kurdeşen görülebilir fakat kalıcı değildir ve kısa sürede geçer.
Satın alırken… 

Canlı kırmızı renkli ve lekesiz olanları seçin. Paketlerde satılanları kontrol ederek alın. Satın aldıktan hemen sonra tüketin. Buzdolabında 1-2 gün saklayacaksanız saplarını koparmadan ve yıkamadan geniş bir kâse içinde saklayın.

Nasıl yıkamalı?

Çilek yıkarken dikkat etmek gerek. Çünkü çok çabuk zedeleniyor. Bunun için önce su dolu bir kabın içinde bekletmek, süzdükten sonra da birkaç kez akan suyun altından geçirmek en iyisi. Sulanmaması için de yeşil kısımlarını yıkadıktan sonra temizleyin. Yıkama suyuna limon suyu ve sirke ilave edebilirsiniz.

Dondurma işlemi

Çileği 1 yıl süreyle dondurarak saklayabilirsiniz. Bunun için taze, sert ve olgun olanları buzlu suda iyice yıkayın. Saplarını temizleyip kâğıt havlu ile kurulayın. Havası mümkün olduğunca alınmış bir kap veya poşetlere doldurup derin dondurucuya yerleştirin.

Değişik lezzetler

Değişik tatlılar üretmeniz de mümkün. Mesela püre haline getirdiğiniz çileği bal ve süzme yoğurtla karıştırabilirsiniz.Çok güzel turtalar pastalar yaparak da kullanabilirsiniz.BOL BOL YEMENİZ DİLEĞİYLE…………..

Meyvelerin her biri tek tek incelendiğinde birçok inceliklerinin bulunduğu görülür. İhtiyaca yönelik ve son derece estetik tasarım, üstün bir ilim sahibi olan Allah’ın yaratışının delillerindendir. Her mevsimde ayrı meyvelerin bulunması da üzerinde düşünmeye değer bir konudur.

Örneğin çilek, görüntüsü ve tadı ile çok özel bir meyvedir. Üzerindeki motifleri sanki milim milim ölçülerek işlenmiş gibidir. Kırmızı ve estetik biçiminin üzerinde yeşil yaprakları ile Allah’ın eşsiz sanatının eserlerinden biridir. Kapkara toprakta yetişen bir meyvenin bu kadar güzel ve çarpıcı bir renge, bu kadar güzel bir kokuya sahip olması, onu örneksiz yaratan, sanatını, aklını ve ilmini yarattığı varlıklarda gösteren Rabbimizi bizlere tanıtır.

Bazı bitkiler cinsiyet ayrımı olmadan, tek bir cinsin belirli yollarla çoğalmasıyla soylarını devam ettirebilirler. Bu gerçekleştirilen çoğalmaya eşeysiz üreme adı verilir. Bu şekildeki bir üremeden sonra ortaya çıkan yeni nesil kendisini meydana getiren neslin tıpatıp aynısı olur. Bitkilerdeki en bilinen eşeysiz üreme şekilleri tomurcuklanma ve parçalara ayrılmadır.

Bazı özel enzimlerin yardımıyla gerçekleşen bu üreme biçimi (tomurcuklanma veya parçalanma) pek çok bitkide görülebilir. Örneğin çimenler ve çilekler “sürgün” denilen yatay uzantılarını kullanarak çoğalırlar. Patates ise toprağın altında yetişen bir bitki olarak, bu kısımlarda açılan yeni özel yerlerden (gözelerden) tomurcuklar vererek çoğalır.

Ana bitkiden ayrılan her parçada, bitkinin tamamını oluşturabilecek şekilde bir şifrelenme ve düzenlenme mevcuttur. Ana bitkinin tüm özellikleri yani genetik olarak bitkiyle ilgili tüm bilgiler, bitkiden kopan bu küçük parçanın her hücresinde de eksiksiz olarak bulunmaktadır.

Bu sistemle üreyen bitkilerin her parçasında aynı genetik bilginin olması son derece önemlidir, hatta bu zorunludur. Çünkü bitkinin üremesi sadece bu sistemin işlemesine bağlıdır. Düşen parçada bitkideki genetik bilgilerin tamamı olmasa, aynı özelliklerde bir bitki gelişemez. Bunu bir örnekle açıklayalım. Genetik bilgilerde eksiklik olsa; örneğin bir çileğin rengi ya da içindeki şeker miktarı, kokusu ile ilgili genetik bilgi yeni düşen parçada olmasa çilek, çilek olamazdı.

Kapkara, hiçbir kokusu olmayan topraktan çok sevdiğiniz mis gibi kokan ve rengarenk muz, kiraz, erik, çilek nasıl çıkıyor? Onlara kokularını, renklerini kim veriyor?”

Aynı türdeki bitkiler dünyanın neresine giderseniz gidin aynı özelliklere sahiptirler. Çilek her yerde çilektir, rengi, lezzeti, kokusu hep aynıdır. Gül, karanfil, çınar kısacası tüm bitkiler aynı türde hep aynı özelliklere sahiptir. Yapraklar dünyanın her yerinde fotosentez yaparlar. Benzersiz taşıma sistemleri tüm bitkilerde vardır.
Dünyanın neresine giderseniz gidin doğal olarak yetişen bir çileğin farklı bir renk taşıdığını göremezsiniz.

Dünyanın her yerindeki çileklerin DNA’sında, onları bildiğimiz çilek haline getiren özellikler mevcuttur. Çileğin rengi, kokusu, lezzeti hep aynıdır. Bu eşi benzeri olmayan bir düzendir. Böyle bir düzenin kendi kendine gelişen tesadüflerle oluştuğu elbette ki iddia edilemez. Bu mekanizmaların, evrimcilerin iddia ettikleri gibi, tesadüfen oluşması imkansızdır. Bitkileri yaratan Yüce Allah’tır.

Yeryüzündeki saymakla bitiremeyeceğimiz çeşitlilikteki bitkiler, milyonlarca yıldır ne zaman, ne yapmaları gerektiğini tohumlarında saklı program sayesinde bilmekte ve unutmadan, yanılmadan bu programı uygulamaktadırlar. Hiçbir zaman bir kiraz çekirdeğinden şeftali ağacı çıkmamış, limon ağacına ait bir tohumdan çilek gelişmemiştir.

Rengiyle, kokusuyla her biri ayrı birer estetik harikası olan menekşeler, sümbüller, papatyalar, güller; benzersiz tatlara sahip, vitamin deposu meyvelerden kirazlar, şeftaliler, elmalar, üzümler, çilekler, portakallar; canlılığın oksijen kaynağı yeşillikler, çamlar, selviler, kavaklar ve diğerleri Allah’ın insanlara nimet olarak sunduğu güzelliklerdendir.

İnsan vücuduna sayılamayacak kadar faydası bulunan meyvelerin beslenmemizdeki önemi oldukça büyüktür. Öncelikle ihtiyacımız olan birçok elementi meyvelerden alırız, ayrıca lifli yiyeceklerden olan meyveler sindirim sistemine de yardımcı olurlar. İnsan vücuduna sayılamayacak kadar faydası bulunan meyvelerin beslenmemizdeki önemi oldukça büyüktür. Öncelikle ihtiyacımız olan birçok elementi meyvelerden alırız, ayrıca lifli yiyeceklerden olan meyveler sindirim sistemine de yardımcı olurlar. Üstelik meyveler sadece insanlar için değil, yeryüzünde yaşayan diğer canlılar için de faydalı kılınmıştır. Kuşlar, sincaplar gibi daha birçok canlı yaşamlarını meyveler sayesinde sürdürmektedir. Meyvelerin, kendilerini üreten ağaçlara da büyük faydaları olur. 

Birçok bitki türü neslini devam ettirebilmek için, meyveleri yoluyla çekirdeklerini ulaşamayacağı noktalara taşırlar, bunun için de meyvelerle beslenen kuşları ve diğer canlıları kullanırlar. Bu canlılar meyveleri ağaçlardan kopardıktan sonra uzak mesafelere taşır ve bu şekilde çekirdeklerini etrafa yaymış olurlar. Ayrıca ağaçtan toprağa düşen meyveler de yerdeki bazı hayvanlar ve böcekler için besin kaynağı olurlar. Bütün bunların yanısıra meyveler, toprağı da zenginleştirirler. Sadece meyvelerin etli kısımlarının değil çekirdeklerinin de birçok canlı için faydalı olduğu tespit edilmiştir. 

Birbirinden farklı tatlarda, farklı renklerde ve biçimlerde yaratılan meyveler Allah’ın nimetlerindendir. Muzun kolay soyulan kabuğu ve çok lezzetli tadı, portakalın küçük küçük paketlenmiş özel aromalı suyu, karpuzun sıcak havalarda serinleten ve insanın hoşuna giden tadı ve diğer meyvelerin her biri Rabbimiz’in hizmetimize sunduğu nimetlerdendir. 

Allah Kuran’ın birçok ayetinde, meyvelerin cennet nimeti olarak insanlara sunulacağını müjdelemiştir. 

“Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı herşey var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız. İşte, yaptıklarınız dolayısıyla mirasçı kılındığınız cennet budur. Orda sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyeceksiniz.” (Zuhruf Suresi. 71–73) 

Portakal 

Kanseri önleyici olarak bilinen bütün maddeleri içeren portakal elmadan sonra Dünya’nın en çok tüketilen meyvesidir. İlk çağların “altın elma”sı portakal, içi ince zarlarla kaplanmış keseciklerle dolu sulu bir meyvedir. Navel portakal, çekirdekli veya hemen hemen çekirdeksiz sarı portakal, kan portakalı, ekşi olmayan portakal olmak üzere başlıca dört gruba ayrılır. Özel kokulu bir yağ içeren ve turunçgiller ailesinden kabul edilen bu meyvenin anavatanı Çin’dir. Daha sonra başta İspanya olmak üzere tüm Akdeniz ülkelerinde, Güney Afrika ve Amerika gibi sıcak bölgelerde üretilmeye başlanmıştır. Portakalın birçok türü ülkemizde de yetiştirilmektedir. 

Portakal, önemli bir askorbit asit kaynağıdır. Özellikle C vitamini yönünden oldukça zengin olan portakal, soğuk algınlıklarında, nezle ve gribal enfeksiyonlarda çok faydalıdır. Portakal aynı zamanda içinde çok sayıda antioksidant da bulundurmaktadır. 

Bu meyvenin kış aylarında insanların hizmetine sunulması ise yine Yüce Allah’ın insanlara olan fazlındandır. Çünkü insanların bağışıklık sistemini güçlendirmelerine yardımcı olacak vitaminlerce zengin olan portakal, sulu bir meyve olmasıyla da bu tip rahatsızlıklarda karşılaşılan su kaybını telafi etmek için kullanılır. 

Karpuz 

Karpuz yaz aylarında artan hava sıcaklıklarıyla birlikte vücudun ihtiyaç duyduğu suyu ve glikozu takviye eden bir meyve çeşididir. Anayurdu Afrika’nın tropikal bölgeleridir. Daha sonra ticari gemilerle Akdeniz ülkelerine yayılmıştır. Bugün dünyada yaklaşık 500 çeşit karpuz yetişmektedir. Bunlar kabuğunun, çekirdeklerinin biçimine, rengine ve ağırlığına göre farklılık gösterir. 

Karpuz bol miktarda C vitamini ve antioksidan özelliği ile çeşitli kanser türlerine karşı etkili olan Beta karoten içerir. İçerdiği yüksek potasyum kalp fonksiyonlarının ve kan basıncının düzenlenmesine yardımcı olur. Aynı zamanda iyi bir lif kaynağı olduğundan bağırsak hareketlerini düzenler ve bağırsak kanserini önlemede de rol oynar. 

Karpuz çekirdekleri de içinde bulunan Cucurbocitrin adlı madde ile kan basıncını düşürmeye ve böbrek fonksiyonlarının düzenlenmesine yardımcı olur. Yağ ve kolesterol içermediğinden ve kalorisi de düşük olduğundan yaz aylarında yapılan diyetlerde özel bir yeri vardır Tatlı ve sulu soğuk bir karpuz yaz aylarının en lezzetli serinleticisidir. İçerdiği bol su ve vitaminlerle sağlıklı beslenmemizde önemli bir rol oynar. 

Elma 

Gülgiller ailesinden olan elma ağacı verimli ve dayanıklı bir ağaçtır. Ilıman iklimlerde yetişen elmanın yaklaşık 25 türü bulunmaktadır. Günde bir-iki elma yiyerek, kalp ve dolaşım sorunlarına karşı korunmuş olursunuz. Elma kolesterolü yok eder ve kabızlığı önler. Protein, vitamin ve doğal kimyasallar sayesinde sindirimi kolaylaştırır ve kan basıncını düşürür. Ayrıca kokusunun rahatlatıcı özelliği vardır. Artrit, romatizma ve gut hastalıklarına karşı faydalı olduğu belirtilen elma, meyvelerin aspirini olarak değerlendirilmektedir. Hoş kokulu, ferahlık verici olmasının yanında besin değeri de son derece yüksektir. 

Çilek 

Çileğin yaklaşık 600 çeşidi bilinmekte ve ülkemizde belli başlı 6 çeşidi yetiştirilmektedir. Bol sulu olduğunda kanı temizleme özelliği olan çileklerin iştah açıcı ve cilt hastalıklarında da etkili olduğu bilinmektedir. Aynı zamanda yaprakları ve kökleri de gut hastalığında tonik olarak kullanılmaktadır. Diğer özellikleri şunlardır: Böbrek ve sindirim hastalıklarında, yüksek tansiyon ve kolesterolü düşürmede, boğaz ağrıları ve diş etlerinin güçlendirilmesinde faydalıdır. A, B, C vitaminleriyle potasyum, demir gibi mineralleri içermesi açısından besin değeri de oldukça yüksektir. 

Hurma 

Modern tıp hurmayı ‘mucize meyve’ olarak değerlendirmektedir. İnsanın ihtiyacı olan bütün element, mineral ve vitaminlerin büyük çoğunluğunu içinde barındırmaktadır. Özellikle demir, magnezyum, canlı madeni tuzlar, A, D, B, C vitaminleri bakımından zengindir. Yapılan araştırmalarda hurmanın antiseptik olduğu, anne sütünü arttırdığı, içindeki potasyum sayesinde çocukların gelişimine büyük katkı sağladığı belirlenmiştir. 

5 bin yıldır, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde tüketilen hurma, her öğünde yenilen bir meyvedir. Yetiştirildiği bölgelere göre çeşitli renklerde ve büyüklükte hurmalar vardır. Çok şekerli bir meyve olduğundan hurmanın üzerinde çoğu zaman, ince, beyaz bir şeker katmanına rastlanmaktadır. 

Aslında sadece meyve olarak bilinen hurma, lifleri kumaş üretiminde kullanılan, çekirdekleri yakacak olarak değerlendirilebilen de bir yiyecektir. Allah bu liflere bir Kuran ayetinde de dikkat çekmiştir: 

“Her insan-grubunu imamlarıyla çağıracağımız gün, artık kimin kitabı sağ eline verilirse, onlar kitaplarını okuyacaklar ve onlar, bir ‘hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar’ bile haksızlığa uğratılmazlar.” (İsra Suresi, 71) 

Sonuç olarak yaşamın doğal bir parçası gibi gördüğümüz birçok şeyde Allah’ın üstün yaratışına şahitlik ederiz. Samimi bir akılla ve vicdan kullanarak düşünebilen şuurlu insanlar, Allah’ın sayısız nimetlerinin ve insanlara olan lütfunun farkına varabilirler. Bu da onların şükretmelerine vesile olarak Allah’a olan yakınlıklarını arttırır. (Harun Yahya, Allah’ın Renk Sanatı)

Meyvelerde olduğu gibi, Rabbimiz’in bizim için yaratmış olduğu nimetler sayılamayacak kadar çoktur. Allah’ın üzerimizdeki lütfu çok açıktır, bizim yapmamız gereken Rabbimiz’e gereği gibi şükretmektir. 

“Şüphesiz, senin Rabbin, insanlara karşı büyük lütuf (fazl) sahibidir, ancak insanların çoğu şükretmiyorlar.” (Neml Suresi, 73)

Allah her canlıyı çok farklı özelliklerle yaratmıştır. Kimisinin kokusu, kimisinin avlanma, kimisinin savunma tekniği bizlere Allah’ın varlığının delillerini sunar. Örneğin bitkilerin fotosentez yapması… Fotosentez, Allah’ın sonsuz ilmine ve kudretine şahit olmak isteyen her insanın yakından incelemesi gereken olağanüstü bir kimyasal işlemdir.

Bizler, ihtiyaç duyduğumuz bütün enerjiyi doğrudan veya otçul hayvanlar yoluyla bitkilerden alırız. Güneş ışını saf enerji kaynağıdır; ancak ham olarak o kadar da kullanışlı bir enerji şekli değildir. Bu enerjiyi yemek, vücutta doğrudan kullanmak ya da depolamak mümkün değildir. Bu yüzden güneş enerjisinin farklı bir enerji türüne çevrilmesi gerekir. İşte fotosentez bunu yapar. Bu işlem yoluyla bitkiler, güneş enerjisini daha sonra kullanabilecekleri bir enerji şekline dönüştürürler. Bu işlem yapraklardaki “fotosentetik reaksiyon” merkezlerinde meydana gelir. Burada havadaki karbondioksit güneş enerjisi kullanılarak, nişasta ve diğer yüksek enerjili karbonhidratlara dönüştürülür. Karbon kullanıldıktan sonra ortaya çıkan oksijen ise havaya bırakılır. Bitki daha sonra besine ihtiyaç duyduğunda bu karbonhidratlarda depoladığı enerjiyi kullanır. Elbette bu bitkilerle beslenen canlılar da bitkide bulunan karbonhidratlardan enerji ihtiyaçlarını karşılarlar. İnsanın ihtiyacı olan enerji de işte fotosentez yoluyla bu besinlerde depolanan enerji sayesinde karşılanır.

Bitkiler elleri, gözleri olmayan, karar verme, irade kullanma, bilgi sahibi olma gibi bilince ve akla ait özellikler taşımayan varlıklardır. Fakat yukarıda incelediğimiz gibi bitkilerin sahip oldukları özellikler ve yaptıkları işlemler, büyük bir akıl ve bilinç gerektirmektedir. Hatta akıl, bilinç ve bilgi sahibi, yüksek bir teknolojiye hükmeden insanın taklit dahi edemediği, nasıl gerçekleştiğini bile tam olarak anlayamadığı işlemleri yeryüzünün her yerindeki bitkiler, saniyenin milyarda biri kadar kısa bir sürede yapmayı başarabilmektedirler. Öyleyse insan aklının erişemediği bu akıl kime aittir? Çok açıktır ki, bitkiler bu kimyasal işlemleri yapmaya kendileri karar vermemişlerdir ve uygulamaya da kendileri sokmamışlardır. Onlara sahip oldukları özellikleri bahşeden, yapmakta olduklarını ilham eden göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan herşeyin Rabbi olan Yüce Allah’tır.

Yeryüzündeki canlı yaşamında çok önemli bir yeri olan bitkilerdeki sistemlerin en dikkat çekicilerinden biri tepki mekanizmalarıdır. Dışarıdan bakınca ne ağzı, ne gözü, ne de bir sinir sistemi olan bitkiler, bu tepki mekanizmaları sayesinde çoğu zaman insanlardan bile hassas olabilmektedirler.

Bitkilerin Görme Duyusu

Bitkilerin bizim gibi gözleri yoktur, ama bizim gördüğümüzden daha fazlasını görürler. Çünkü onların ışığa duyarlı bileşiklerden oluşmuş proteinleri vardır. Bu sayede bizim gördüğümüz ve göremediğimiz bütün dalga boylarını algılarlar. Hatta ışığa karşı duyarlılıkları insan gözünden bile daha fazladır.

Bitkilerin bu özelliklere sahip olmalarının nedeni büyümek ve hayatta kalmak için ışığa olan ihtiyaçlarıdır. Bunun için de adeta gözleri var da ışığı görüyormuşlar gibi ışık yönünde filiz verirler, büyümelerini ışık yönünde sürdürürler. Hatta, gün boyu güneşi takip eden ayçiçeklerine bu sebeple birçok yörede “günebakan” ismi verilmiştir. Bitkiler kendilerine verilmiş görme yeteneği sayesinde ışığın yoğunluğu, kalitesi, yönü ve periyodu gibi koşulları tespit ederler. Bitkinin bir günlük hayat düzeni kendini ışığa göre kuran bir “iç saat”in kontrolündedir.

Bitkide ışığı algılamakla görevli iki protein ailesi bulunur. Bu iki aileden biri, beş farklı çeşidi olan “fitokrom”, diğeri ise iki farklı çeşidiyle “kriptokrom” adlı proteinlerdir. Bu proteinler aynı zamanda ışığı algılayabilen birer ışık reseptörüdürler. Bu reseptörler bitkinin içindeki saati, ışığın her an yaptığı değişikliklere göre kurmakla görevlidirler.

Tatma Duyusu

Bitkiler sadece güneş ışığıyla yaşayamazlar; topraktan bazı besinleri de almaları gerekir. Tat duyusu, topraktan mineral ve besinleri alan bitki kökleri için çok önemlidir. Arabidopsis (tere otu) adlı bitkide yapılan araştırmalarda, bir genin nitrat ve amonyum tuzlarının bol olarak bulunduğu yerleri tespit ettiği ortaya çıkarılmıştır. Bu gen sayesinde kökler gelişigüzel değil, besin yönünde gelişerek bilinçli bir hareket sergilemektedir. Nitratları tespit eden bu gen ANR1’dir.

Bu gen dışında, Teksas Üniversitesi’nde yapılan başka bir araştırmada “apiraz” adlı bir enzim daha keşfedilmiştir. Kök yüzeyinde bulunan bu enzim, mantar gibi toprağa karışmış mikroorganizmaların ürettiği ATP’yi (adenozin trifosfat) tadabilmektedir. ATP molekülü doğada her zaman hazır olan kısa süreli bir enerji rezervidir. Apiraz, bitkinin bu molekülü alıp besine dönüştürmesini daha sonra da emmesini sağlar. Bitkilerin bir çöpçü gibi hücre dışındaki ATP’yi toplayıp kullanılır hale getirmesi yeni keşfedilmiş bir mucizedir.

Dokunma Duyusu

Tatma duyusu gibi dokunma duyusu da bitkilerde çok sık rastladığımız algılardandır. Venüs gibi etçil bitkiler, üzerlerine konan böceği bir anda yakalarlar. Mimoza ise en hafif dokunuşta bile ince yapraklarını aşağı doğru indirir. Bezelye ve fasulye gibi tırmanıcı bitkiler hassas dokunma duyuları sayesinde filizlerini sağlam desteklerin etrafına sararlar. Neredeyse bütün bitkiler dokunma duyusuna sahiptirler. Bitkiler genelde yapraklara büyük zarar verebilecek rüzgarın şiddetine karşı da dokunma duyusunu kullanırlar. Rüzgar altında kalan bitkiler dokularını sertleştirerek tepki verir ve böylece şiddetli rüzgarlarda kırılmaktan kurtulurlar. Araştırmacılar, dokunma duyusunun güçlendirilmiş doku üretimine nasıl yol açtığına halen cevap bulamamaktadırlar.

Bir bitkinin yaşayabilmek için ihtiyacı olan tüm özelliklere son derece kompleks sistemler sayesinde sahip olması, tek bir bitkinin tek bir yaprağının dahi tesadüfen oluşamayacağını görmek ve kavramak için yeterlidir. Bitki hücreleri, beyni, eli, gözü, şuuru ve bilgisi olmayan gözle görülemeyecek kadar küçük varlıklardır. Bu varlıkların, “rüzgara karşı bitkiyi nasıl kurtarabiliriz?” diye düşünüp bir yöntem geliştirmeleri imkansızdır. Tüm bunlar, sonsuz bir ilim ve akıl sahibi olan Yüce Allah’ın varlığının delillerinden sadece bir bölümüdür.

İşitme Duyusu

Başta North Carolina Wake Forest Üniversitesi olmak üzere çeşitli merkezlerde yapılan araştırmaların sonucunda, bitkilerin belirli bir ses frekansını veya titreşimi algılayabildikleri yönünde kanaatler oluşmuştur. Örneğin, Wake Forest’da yapılan bir deneyde, normal filizlenme oranı %20 olan turp tohumlarının, belirli bir frekanstaki sese uzun süre tabi tutulduklarında, filizlenme oranlarının %80-90 civarında arttığı görülmüştür. Araştırmacılar, bitkinin boyunun uzaması ve tohumun filizlenmesinde aracılık eden “giberellik asit” adlı bitki hormonunun, “işitmeden” de sorumlu olduğunu düşünmektedirler.

Bu aşamada unutulmaması gereken bir nokta vardır. Bitkilerin beyni ya da sinir sistemi yoktur. Bir insan bir nesneye dokunduğunda, onu gördüğünde veya tattığında sinir sisteminde ve beyinde belirli mesajlaşmalar ve komutlar serisi devreye girer. Hafıza, idrak gibi unsurların da katılmasıyla birlikte bilinçli bir hareket için karar alınır. Oysa bitkilerin böyle bir sinir sistemleri, beyinleri, idrak ve hafıza güçleri yoktur. Buna rağmen, son derece bilinçli davranışlara sahiptirler. Adeta görüyorlarmış gibi belli bir yöne dönmekte, dokunuyorlarmış gibi kendilerine en uygun zemini bulabilmekte veya tat alabiliyorlarmış gibi topraktaki birçok madde içinden kendilerine yarayanları seçebilmektedirler. Tüm bu hareketlerin ardındaki aklın sahibi elbette bitkiler değildir. Onları ve herşeyi üstün bir ilimle Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah yaratmıştır.

Yaprakların özel şekilleri, bulundukları iklim koşuluna, hayat sürelerine ve saldırıya uğrama ihtimallerine göre de değişir. Örnek olarak çoban püskülünü alalım: Bu bitki keskin dikenlere sahiptir. Ancak bu dikenler, daha çok bitkinin alt kısmındaki yapraklarda bulunmaktadır. Üst taraftaki yapraklarda genellikle dikenli uca rastlanmaz. Bunun önemli bir nedeni vardır; alt taraftaki dikenler, yaprakları, yaprak yiyen hayvanlara karşı korumaktadır. Hayvanlar bitkinin üst kısımlarına erişemedikleri için, üst taraftaki yapraklar için böyle bir önlem almaya gerek kalmamıştır. Birçok bitki, saldırılara karşı koymak için böyle keskin dikenleri kullanır. Dikenli yapraklara, her mevsim yeşil kalan ağaçlarda daha sık rastlanır. Bu yapraklar çok özel bir tasarıma sahiptirler. İğnemsi yapıları sayesinde don olaylarına karşı korunurlar. Ayrıca, topraktaki su donduğu zaman sıvı kaybetmemeleri için özel olarak kalın bir mumsu tabakayla kaplı olarak da yaratılmışlardır.

Diğer yandan, boru çiçeği veya asma gibi tırmanıcı bitkilerin büyük bir kısmı, tabanı kalp şeklinde olan yapraklarla kaplıdır. Bu bitkiler destek olarak kendi gövdelerini değil, başka bitkilerin gövdelerini kullanırlar. Tırmanıcı bitkiler, yapraklarını devamlı Güneş’e çevirmek zorundadır. Ancak, sarıldıkları bitki üstten gelen ışığı engelleyeceği için yaprak, aynı seviyede kalmak yerine bitki sapına en uygun açıya doğru yer değiştirir, böyle bir durumda yapraklar yüzlerini Güneş’in geldiği yöne doğru çevirirler.

Yaprakların şekillerindeki yapının önemi rüzgarlı günlerde de fark edilir. Bilindiği gibi bitkilerin yaprak yüzeyi genellikle geniş olur. Bu, onların güneş enerjisini daha fazla alabilmeleri içindir. Ancak, şiddetli bir rüzgar ya da fırtına, bu geniş yüzeyler üzerinde yelken etkisi yaparak bitkinin savrulmasına ve parçalanmasına yol açabilir. Ancak bunların hiçbiri olmaz. Çünkü, yaprağın yapısal özellikleri, rüzgarın etkisini azaltacak şekilde yaratılmıştır.

Bitkide iskelet görevi gören selüloz ve lif gibi dokular büyük bir esneme yeteneğine sahiptirler. Ayrıca yapraklar bitkinin uzama yönünde gelişirler. Bu özellikler bitkinin rüzgarın yıkıcı etkisinden korunmasına yardımcı olur. Çünkü bu sayede yaprak rüzgar yönünde eğilebilir.(Harun Yahya, Fotosentez Mucizesi)

Allah, evrendeki her varlığı tam ihtiyaç olan özelliklerle birlikte yaratan, sonsuz güç sahibi olandır.

Meyvelerin Sultanı:Kökeni Doğu Avrupâ’dır. Çok çeşidiolan elma eski çağlardan beri bilinen birmeyvedir. Tedavi edici özellikleri açısındanen eski yazarlar bile elma kürünü övmekteydi. Bu meyvede vitaminler, sindirilebilir şeker, bedenin dengesi için çok gerekli enzimler, temel asitler ve hayatın kendisi olan (potasyum, sodyum,kalsiyum magnezyum, fosfor gibi) madenler bulunmaktadır.

Elma, hemen her yerde yetişen, beyaz veya pemhe çiçek açan, boyu değişik yükseklikte olan ağacın meyvesidir. Çeşitlı renkte hoş kokulu bir meyvedir. Ekşi, tatlı, mayhoşdan değişik tadlarda ve kımızıdan pembeye, sarıya kadar değişen renk tonlarıyla şifa dolu bir meyvedir.
Günümüzün şifalı bitkiler uzmanı M. Messegue, ‘Eğer bir tek ağacınız olacaksa, onun elma ağacı olmasını tercih edin. diyerek elmayı soframızdan eksik etmememizi tavsiye etmektedir.
Memleketimizde Golden, Sterkin, Misket Amasya, Gümüşhane, Niğde ve Ferik Elması gibi birçok çeşidi vardır.Dünyada ise 5 binden fazla türü bulunmaktadır.

Elmada neler var?

Bir orta boy elma (100 gr) 50 kaloridir.Su 85.6 gr, protein 0.2 gr, yağ 0.3 gr, şeker10 gr, lif 2 gr, potasyum 127 mğr, fosfor 13 mgr, magnezyum 8 mgr, kalsiyum 7mgr, kükürt 4 mgr, sodyum 2 mgr bulunur.
Ayrıca A, B1, B2, PP, B5, B6, C, E vitaminleriyle çinko, iyot, kobalt, klor, silisyum ve çeşitli organik asitler mevcuttur.

Elma yemek için 8 sebep

1-Sabahları hiçbir şey yemeden evvel elma yendiğinde kanı temizler ve toksinleri atmayı sağlar.
2- Isırarak ve kabuğuyla yenirse dişleri temizler ve diş etlerini güçlendirir.
3- Uykudan önce yenirse rahatlatır ve kolay uyumayı sağlar.
4- Yeşil, hafif ekşi olanları mide bulantılarını önler.
5- Gastritten kaynaklanan yanmaları hafifletir.
6- Kabuğuyla pişirildiğinde bağırsakları çalıştırır ve yumuşatır.
7-Bal ekleyerek pişirildiğinde enerji verir.
8- Ortasına biraz marmelat ekleyip fırında pişirildiğinde, özellikle rejim yapanların tatlı yeme arzusunu giderir.

Elmanın özellikleri

– İçinde bulunan mineral tuzlar sayesinde idrar sökücü ve kanı temizleyici özelliği vardır. Ayrıca ürik asite ve romatizmalara karşı güçlendiricidir.
-Vitaminler ve mineral tuzlar aynı zamanda enerji ve tazelik verir.
-A vitamininin varlığı solunum yollarını,sinir sistemini, kan damarlarını ve cildi sağlıklı tutar.
-Organik asitler sayesinde hem midenin çalışma düzeni hızlanır, hem de gastrite karşı mücadele verilir.
– İçindeki kükürt ve tanin sayesinde dezenfektandır ve bakterilere karşı korur.
– Sindirimi kolaylaştırdığı gibi kalbi de güçlendirir..
Elma en kolay ulasilabilen, turlu renk ve tatlarda cesitleri olan bir meyve. Bu kadar bol olmasinin bir sebebi olmali. Iste sebepleri…

Elma, tum dunyada cok eskiden beri bilinen ve sevilerek yenen bir meyve. Yurdumuzda her cesidi en yuksek kalitede yetistiriliyor. Eski Cin tibbinda elmanin ates dusurucu olduguna inanilir ve akcigerin atesli hastaliklarinda serinletici bir etkisi oldugu Kabul edilirdi. Tarih boyunca herkes tarafindan Kabul edilen ve su anda bilimsel olarak ispat edilen etkisi ise, icerdigi posadan dolayi bagirsaklari iyi calistirdigidir. Icerdigi elma asidinin zararli bazi bagirsak bakterilerinin uretimini frenledigi dusunuluyor. Eski Romalilar elmanin bagirsak calistirici ozelligini bildiklerinden dolayi kabizlik durumunda ilac gibi kullanmislar.

 

Önlemede faydalı oldugu hastaliklar

Bağırsak kanseri

Düzenli tuketilmesi durumda icerdigi posadan dolayi bagirsaklari calistiriyor. Posali yiyecekleri cok tuketen Akdeniz ulkelerinde kalin bagirsak kanseri, bunlari AZ tuketen Orta ve Kuzey Avrupa ulkelerinden cok daha AZ goruluyor. Meyve, sebze, salata, baklagiller ve dogal tahil urunlerini AZ tuketen zengin Kuzey Amerika’da kalin bagirsak kanseri orani yuksektir.

Kabizlik, kalin bagirsak kanserinin en onemli sebeplerinden biri. Icerdigi antioksidanlarin kanseri onledigine inaniliyor. Sigaranin tum kanser cesitlerine sebep oldugu bilimsel bir gercek. Bunlardan bir tanesi de mesane kanseri. Elmanin icindeki antioksidanlar sigara icenlerde mesane kanseri riskini azaltiyor.

Kolesterol düşürücü

Elma, posa ve antioksidan maddeleri iceren cok degerli bir meyve. Her posali yiyecek gibi kolesterolu iki yoldan dogal bir sekilde dusuruyor.

– Dışarıdan aldigimiz yagli hayvansal gidalarin icerdigi kolesterolun bir kismini icine hapsederek bagirsakta emilimini engelliyor ve diski ile vucut disina atilmasini sagliyor.

– Sindirim icin karacigerden oniki parmak bagirsagina akitilan safra asitlerinin bir kismini emerek diski ile vucut disina atilimini sagliyor. Artan safra asitleri ihtiyaci, kanda bulunan kolesterolun safra asitlerine karaciger tarafindan cevrilmesi ile karsilaniyor. Bu durumda kandaki kolesterol miktari AZ oranda DA olsa dusmus oluyor.

Kalp-damar hastaliklari

Kandaki ve disardan alinan kolesterolu dusurme etkisi kalp-damar hastaliklarinin onlenmesinde yardimci rol oynuyor. Kandaki kolesterol, serbest radikaller (degisime ugramis oksijen molekulleri) tarafindan okside olmadikca damar ceperine yapisip damar sertligi yapmaz. Elmanin icindeki antioksidan maddeler, ozellikle de Quercetin, kandaki kolesterolun okside olup damar ceperine yapismasina engel oluyor. Boylece yuksek tansiyon, kalp hastaliklari ve felci onluyor.

Seker hastaligi

Seker ve sekere donusen beyaz ekmek, beyaz makarna, beyaz undan yapilan tum besin maddeleri, ayrica patates ve misir kan sekerini cok hizli yukselttiginden dolayi seker hastaliginin bas dusmanlaridir. Buna karsilik posali yiyecekler, kan sekerinin ani yukselmesini onluyorlar.

Elmanin icindeki pektin maddesi sekeri icine hapsederek bagirsakta hizli emilimi dolayisiyla kan sekerinin hizli bir sekilde yukselmesini onluyor. Doktorunun tavsiyesi dahilinde elma, seker hastalarinin tuketebilecegi en faydali meyvelerden biri.

Şişmanlik

Tatlı yerine elma yemeyi secen kisilerin kilo almamalarinda yardimci rol oynuyor. Cunku ani kan sekeri yukselisine sebep olmuyor. Dolayisiyla asiri insulin salgilanmasina, buna bağli olarak kan sekerinin cok hizli dusup sık acıkmalar yaşanmıyor. Diyet esnasinda meyve saatinde elma tuketimi tokluk hissinin uzun surmesini sagliyor.

Elma nefesi rahatlatır!

İngiliz tıp dergisi Thorax’da yayınlanan bir çalışma, haftada en az beş Elma yiyenlerin daha kolay nefes aldığını göstermektedir.

Galler’de 2500 kişi üzerinde 5 yıl süreyle yapılan bir araştırmanın sonucu, daha önce yapılan bazı araştırmalara uyumlu olarak haftalık tüketilen elma sayısının nefes fonksiyonuna pozitif etkileri olduğunu göstermiştir. Yenen ortalama elma miktarı arttıkça sigara kullananlar da bile nefes alma kapasitesinde artış saptanmıştır. Bu etki elmadaki antioksidanlardan kaynaklanmaktadır.

Bol taze meyve, özellikle elma yemekle akciğer kapasitesi artıyor. Hergün bir elma yiyenlerin hiç elma yemeyenlerden daha fazla nefes verebildiklerini gösterdi. Yani daha sağlıklı olmak için elma yemek gerekli.

Günde bir elma

Elma sindirimi kolay, bol C vitamini ihtiva eden (özellikk kabuğuyla yenildiğinde) ve şeker hastalarına bile tavsiye edilen düşük kalorili bir meyvedir.

İngiltere’deki Milli Kanser ve tıp Araştırma Merkezi’nin her gün elma yeme alışkanlığı olan 2 bin kişiyi kapsayan ve 77 yıl süren araştırması elmanın (yanı sıra taze meyvenin) önemli faydasını gözler önüne serdi. British Medical Journal adlı tıp dergisinde yayınlanan araştırma sonuçlarına göre hergün başta elma olmak üzere taze meyve yeme alışkanlığı olanlarda inme (felç) riski böyle bir alışkanlığı bulunmayanlara oranla yüzde 32 az.
Her gün bir elma yemek ayrıca kalp krizi riskini yüzde 24 oranında düşürmektedir.Elma ayrıca yüksek tansiyon, adele ağrıları, böbrek taşlarına karşı birebir. İdrar yollarını açıyor, gastrit ve ülsere de iyi geliyor.Yemeklerden sonra yenen elma, çoğu zaman diş fırçalamak gibi etki yapar. Çünkü elma çiğnenirken dişlerin arası çok iyi bir şekilde temizlenir.

Yatmadan önce yenirse dişlerin beyaz kalmasını sağlaması yanında yatıştırıcı etkisinden dolayı uykuyu kolaylaştırır, baş ağrısına iyi gelir.

Protein, vitamin ve doğal kimyasallar sayesinde sindirime yardımcı olur ve kolaylaştırır. Bağırsak sorunu çeken kişiler için dengeleyici ve normalleştirici bir besindir. Kabızlık sorunu olanlara çok faydalıdır. Bağırsak kanserlerini önleyici etkisi vardır.

İçindeki C vitamini ve pektin her derde devadır. Kolesterolü düşürür, sindirim sistemini düzenler, idrar yollarındaki problemlereyardımcı olur.

Elma kürü yapmakla gut, böbrek, mesane hastalıkları ve hemoroitte şifa elde edilir.

Astımdan Korur

Annelerin gebelikleri sırasında tükettikleri yiyeceklerden, çocukların astıma yakalanmasında koruyucu etkiye sahip tek gıda elma.

Hamilelik sırasında annenin yediği elma, bebeği astımdan koruyor. Hollandalı ve İskoç bilim adamlarının gerçekleştirdiği araştırmada; annelerin gebelikleri sırasında tükettikleri yiyeceklerden, çocukların astıma yakalanmasında koruyucu etkiye sahip tek gıdanın elma olduğu tespit edildi.

Bu veriler ve genel anlamıyla elmanın besleyici özelliği, bu meyveyi özellikle spor yapanlar için vazgeçilmez yapar. Gerçekten de fiziksel aktiviteler çerçevesinde elmanın içeriğindekiler spor öncesinde, sırasında ve sonrasında organizma üzerinde pozitif etkiler yaratır:

1. Spor öncesinde tüketildiğinde; enerji verir.
2. Spor sırasında tüketildiğinde; organizmaya çeşitli mineral ve vitaminler yükler.
3. Spor sonrasında tüketildiğinde; %85 oranındaki su içeriğiyle organizmanın ihtiyacı olan suyu tamamlayarak toksinlerin vücuttan atılmasını kolaylaştırır.

100 gr. elmada
Magnezyum: 4
Fosfor: 9
Potasyum: 145
Kalsiyum: 4
Çinko: 0,09
Demir: 0,2
Manganez: 0,03
Glucid: % 12,6
Protid: % 0,3
Su: % 84,3
Lif: % 2,5
Lipid: % 0,3

BESİN DEĞERLERİ

 

Dilimlere bölünmüş 100 gr. taze elmanın içerdiği besin değerleri şöyle sıralanır: 58 kalori; 0,2 gr. protein; 14.5 gr. karbonhidrat: 0 kolesterol; 0,6 gr. yağ; 1.8 gr. lif: 10 mgr. fosfor; 7 mgr. kalsiyum; 0,3 mgr. demir; l mgr. sodyum; 110 mgr. potasyum: 8 mgr. magnezyum; 90 IU A vitamini; 0,03 mgr. B1 vitamini; 0,02 mgr. B2 vitamini; 0,1 mgr. B3 vitamini; 0,3 mgr. B6 vitamini; 0,5 mcgr. folik asit; 10 mgr. C vitamini ve 0,7 mgr. E vitamini…

Ama, türlere göre büyük değişkenlik gösteren elmanın besin değerlerinin bu listedekilerden az ya da çok farklı olması doğaldır. Sözgelişi, yeşil ya da sarı renkli elmalarda C vitamini oranı, kırmızı elmadakinden fazladır.

Vitamin deposudur!

Elmanın sağladığı vitaminlerin en önemlisi C vitaminidir: en fazla kabuğunda ve kabuğun hemen altında yoğun olarak bulunur. Bu nedenle iyi yıkanmış elmanın kabuğuyla tüketilmesi en doğrusudur.

Elmanın içerdiği diğer vitaminler ise B1, B2, PP, B5, B9, Provitamin A (karoten) ve E vitaminidir.

Elmanın faydalarından ilginç bir tanesi de içerdiği potasyum (100 g’da 120-200 mg) zenginliği ve az sodyumdan (100 g’da 10 mg’dan az) ötürü dinlendirici olmasıdır. Bu kombinasyon ve %85 oranındaki su, elmaya idrar söktürücü özelliği de verir. Ayrıca potasyum içeriği yüksek tansiyona karşı savaşta önemlidir.

Elmanın diğer içerikleri fosfor, kalsiyum, magnezyum, demir, çinko, selenyum, manganez de hücre metabolizmasında çok önemli rol oynar.

Muhteşem lif kombinasyonu!

180 g’da 5 g gibi yüksek bir lif zenginliğiyle sindirim sisteminde büyük rol oynar.

Elmada bulunan Suda çözünen lifler ve Suda çözünmeyen lifler kombinasyonu bağırsak hareketlerini tetikler ve hızlandırır. Kabızlığa karşı elmayı kabuğuyla yemek önerilir çünkü lif kabuğunda daha yoğundur.

Elma ile Daha az kolesterol!

Yapılan pek çok araştırmanın ortak sonuçlarına göre:
* günlük olarak tüketilecek 3 adet elmanın 2 ayda yaklaşık %10 oranında kolesterolün düşmesine yardımcı olduğu,
* kötü kolesterol (LDL) oranını düşürdüğü
* iyi kolesterol (HDL) oranını da 4 misli yükselttiği saptanmıştır.

Bu nasıl olabiliyor? Nedeni, elmanın lif olarak zengin bir besin olması ve bu özelliğinin de kolesterol ve yağın birikmesine engel olmasıdır.

Elmanın Vücuda faydaları..

* Böbreklerin temizlenmesine yarar,
* Baş ağrısına iyi gelir,
* Kolesterolü düşürür,
* Yüksek tansiyonu düşürür,
* Kan şekerini kontrol altında tutar,
* Romatizma ve gut hastalığına iyi gelir,
* Uykusuzluğa iyi gelir,
* Bağırsaklardaki parazitlerin dökülmesini sağlar,
* Elma + kereviz/maydanoz yorgunluğa iyi gelir,
* Elma+kızılcık suyu veya elma+ananas+üzüm suyu gribe iyi gelir,
* Elma+armut suyu kabızlığa iyi gelir.

İçinde birçok vitamin ve mineral bulunduran elma, vücudun mahrum bırakılmaması gereken bir meyve.

Kökeni Doğu Avrupa olan elmada sindirilebilir şeker, bedenin dengesi için çok gerekli enzimler, temel asitler ve potasyum, sodyum, kalsiyum, fosfor gibi madenler bulunur. Diyetler için de mükemmel bir seçenek…

Ortalama hemen hemen herkesin severek yediği elmanın faydaları saymakla bitmiyor. Çağın belalı hastalığı kanserden, kolesterole kadar birçok hastalığın gerek riskini azaltmada gerekse önlemede önemli rol üstleniyor.

Öğle yemeğinden önce yendiğinde ya da kabuğuyla pişirildiğinde bağırsakları çalıştırır ve yumuşatır, kabızlığı önler. İçindeki petkin maddesi zararlı kolesterolü (LDL)’yi düşürürken, faydalı kolesterol (HDL) oranını yükseltir. Dalağın kan yapmasını sağlar. Çalışırken devamlı olarak oturanlar ve fazla kilolular için çok faydalıdır.
Bünyesindeki C vitamini sayesinde bağışıklık sistemi güçlenir.

Nefesi rahatlatır. Yapılan bazı araştırmalar, elma yiyenlerin daha kolay nefes aldığını göstermektedir.Gastritten kaynaklanan yanmaları hafifletir.Elma kürü, gut, böbrek, mesane hastalıkları ve hemoroit tedavisinde de işe yarar. Sabah aç karna yendiğinde kanı temizler ve toksinleri atmayı sağlar.

Isırarak yenirse, dişleri temizler ve diş etlerini güçlendirir.Uykudan önce yenirse rahatlatır ve kolay uyumayı sağlar. Yeşil, hafif ekşi olanları mide bulantılarını önler.

Düşük kalorili (50 kalori) olduğu için şişmanlığı önler, kan şekeri düzeyini ve yüksek tansiyonu olumlu bir şekilde etkiler.Ortasına biraz marmelat ekleyip fırında pişirildiğinde, rejim yapanların tatlı yeme isteğini giderir.

OLAĞAN DIŞI BİR MEYVE!

Her bir elma çekirdeğine, koskoca kimya fabrikalarının 10mikrona küçültülen şifreleri yerleştirilmiştir. Elmanın terkibindeki maddeleri eksiksiz yapabilmek için, gerekli olan bu fabrikalar, ağaç olduktan sonra demiri terkibine alır, kemik iliği ve kanın temel maddesi olan 2 değerlikli demiri korumak için, özel elma asidi hazırlar ve bu terkibin hassas mideleri rahatsız etmemesi için, yine terkibine karbonat iyonları ekler.

 

Elmanın terkibinde var olan harika iksirlerin en önemlilerini, şöyle sıralamak mümkündür:Terkibindeki hususî meyve şekeri ile doğrudan doğruya karaciğer hücrelerini korur. İçindeki meyve asitleri, bir yandan 2 değerli demiri ve C vitaminini bozulmaktan korurken, diğer yandan karaciğerdeki kimyevî faaliyetlerde yapıtaşı rolü oynar. İki değerli demir iyonları, alyuvarların yapısı için gerekli olan kanın temel elemanlarındandır. Kansızlık hastalarına ilâç şeklinde verilen demiri, 2 değerinde tutmak çok zor olduğundan, ayrıca C vitamini de verilir; bağırsaklardaki 3 değerlikli demir, bağırsaklara zarar vermekten öteye geçmez.

Elma, terkibinde taşıdığı bikarbonat iyonları sayesinde, sindirimi kolaylaştıran tek meyvedir.

Elmada suda eriyen vitaminlerin tamamı mevcuttur. Yüksek miktardaki C vitamini, bir insanın günlük C vitamini ihtiyacına denktir.

Elmanın kökleri vasıtası ile topraktan aldığı demir iyonunu indirgeyerek, 2 değerli demir hâline getirmesi, başlı başına bir hârikadır. Zira; böyle bir faaliyetin elmaya, uzaktan-yakından bir faydası yoktur. Üstelik 3 değerli demiri, 2 değerli demir hâline indirgemek fevkalâde zor bir kimyevî hâdisedir ve bir elmada bulunan iki değerli demir, milimi milimine bir insanın günlük demir ihtiyacı kadardır.

Günde bir elma yemek, sizi tüm hastalıklardan korur. İki elma yerseniz kalp ve damar hastalıklarından korunmuş olursunuz. Kolesterolü normale indirir ve kabızlığı giderir, sindirimi kolaylaştırır. Güzel kokusu rahatlatır ve tansiyonu düşürür, sinirleri yatıştırır.

Artrit,romatizmalar ve gut hastalıklarında çok yararlıdır. Kalbi koruyan flavonoidlerden bol miktarda içerir. Portakal suyundaki C vitamininin üçte biri elmada da bulunur. Enerjinin yavaş bir şekilde açığa çıkmasını sağlayan fraktoz şekerinden bolca içerir. Ancak bebeklerin ya da emekleyen çocukların midesini rahatsız edebilir.

Vücudu ve bağışıklık sistemini güçlendirir. Enerji verir. İyileşmeyi hızlandırır. Yüksek tansiyonu ve kolesterolü düşürür. Damar sertliğini ve tıkanıklığını önleyen portakal, kalp ve damar hastalıkları ile kansere karşı koruyucudur. Sinirleri yatıştırır ve yorgunluğu giderir. Damarları güçlendirir. Grip ve nezle gibi soğuk algınlığına iyi gelir ve öksürüğü azaltır. Cilt kırışıklıklarını önler, cildin taze ve pürüzsüz görünmesi sağlar. Karaciğeri çalıştırır. Vücuttaki zararlı maddeleri temizler. Kansızlığa iyi gelir. Hazmı kolaylaştırır. İçerdiği folik asit özellikle hamileler ve bebek için çok yararlıdır..
İlaç gibi…

Portakalın yararı C vitaminiyle sınırlı değildir. O, içerdiği 20 den fazla cevherle, manavlarda değil, eczanelerde satılması gereken gerçek bir ilaçtır, iksirdir. Hem besler, hem korur, hem de pek çok önemli hastalıkta, etken maddeleri bilinçli uygulandığında tedavi eder…

Kar, kış, soğuk ve kaçınılmaz olarak peşimizi bırakmayan grip, soğuk algınlığı… Hemen hepimiz portakalı grip tedavisinde kullanırız. C vitamini deposu olduğunu da biliriz. Ama hem C vitaminin yararları, hem de portakalın yararları bildiklerimizle sınırlı değildir. Portakal C vitamininin yanı sıra B vitamini, potasyum, kalsiyum, magnezyum da içermektedir. Lifler, organik asitler ve şeker açısından da zengindir. Ve tüm bu içerdiklerinin vücudumuza çeşitli yararları vardır. Portakal, kanseri önlemeden, karaciğeri çalıştırmaya, cildi güzelleştirmekten anormal doğumları önlemeye kadar pek çok şeye yaramaktadır.

C vitamini

İnsana dinamizm verir. Portakal içindeki C vitamini ince ve kalın damarların yumuşak kalmasını sağlamaktadır. Damar tıkanıklığını önler, vücuttaki direnci arttırır. Kanın durulmasına ve temizlenmesine yardımcı olmaktadır. Hazmı kolaylaştırır, enerji verir. Portakal reçeli ise karaciğeri çalıştırmaktadır.

Yapılan araştırmalar, bacaklarda meydana gelen periferik damar hastalığının (Peripheral artery disease-PAD), damarlarda meydana gelen yağ birikmesinden kaynaklandığı ve kalp ile felç riskini de körüklediğini ortaya çıkarmıştır. Araştırmalarda PAD hastalarında, PAD hastalığı olmayan insanlara göre iki kat daha fazla C vitamini eksikliği görülmüştür.

Bir dizi başka araştırmada da, C, E vitaminleri ve beta-kerotenin,damar tıkanmalarını önleyici etkisi saptanmıştır.

Folik asit

Portakalda B vitamini çeşidi olan folak ve folik asit de bulunmaktadır. Folik asit, hamilelik boyunca ve özellikle ilk üç ay çok gereklidir. Bebekte Spina Bifida gibi anormalliklerin oluşmasını engellemektedir. Alyuvarların oluşmasına yardımcı olmakta, aynı zamanda yemeklerdeki besleyici maddelerin vücut tarafından emilmesini sağlamaktadır. Folik asit, portakal suyunun yanı sıra yeşil yapraklı sebzeler, ciğer, yumurta, tahıllar, portakal suyu, maya ve bira mayasında da bulunur. Günlük dozkadınlar ve erkekler için 200 mikro gram olarak saptanmıştır.

Lifler

Lifler ise, sindirim sistemini düzenlemekte, bazı kanser türlerine ve kalp hastalıklarına yakalanma riskini azaltmaktadır.

Kullanımı

Portakal taze olarak yenir ve suyu kullanılır. Ayrıca çiçeklerinden ve kabuklarından da yararlanılır. Portakal suyu cildi besler, özellikle yağlı ve normal ciltlere iyi gelir. Çiçekleri kaynatılarak hazırlanan çay, spazmlara karşı faydalıdır. Kabuklarından esans elde edilmesinin yanında mide hastalıkları için de kullanılmaktadır.
Vücudumuz C vitamini üretmez, bu nedenle dışarıdan almamız gerekmektedir. Günlük C vitamini ihtiyacımız 50-70 miligramdır. Bir portakalda 90 miligram C vitamini bulunmaktadır. Sigara içenlerde ve enfeksiyonlar sırasında C vitamini ihtiyacı yaklaşık 2 katına çıkmaktadır. Sabah kahvaltısında içilen bir bardak portakal suyu, güne dinamik başlamak ve pek çok hastalıktan korumak için idealdir.

Bileşimi:

Yapısında C, B bir, B iki ve PP gibi çok sayıda vitamin, başta kalsiyum ve potasyum olmak üzere çeşitli madensel tuzlar ve oligo-elementler, meyve şekerleri ve karoten bulunan portakalın pekcok yararlan vardır.

Portakal suyunun pembe ve kırmızısı daha yararlı

Portakal ve greyfurt suyunun pembe renkte olanı sarısından daha yararlıdır! Kırmızısı ise en iyisidir. Greyfurt ve portakalın iç renginin koyu kırmızı olması, bol bol ‘‘Likopen’’ içerdiğinin bir göstergesidir. Domateste de bol miktarda bulunan bu yararlı karotenoid, başta prostat kanseri olmak üzere pek çok kansere karşı koruyucudur. Likopen antioksidan aktivitesi de olan, cilt ve beden yaşlanmasını erteleyen son derece yararlı bir besindir.

Cildi güzelleştirir:

Yapısında karoten bulunduğu ve kanı temizlediği için portakal aynı zamanda cildi güzelleştirir ve ona tatlı bir pembelik kazandınr. Güney Fransa’da ve İtalya’daki köylü kızları, ciltlerinin parlaklığı ve pembeliğini portakala borçlu olduklarını söylerler. Kabuklarındaki esans sivilcelere sürüldüğünde biraz yanma yapar ama 2 ayda ortadan kaldırır.

Diğer yararları:

1. Kanı zehirlerden temizler.

2. Sanlığa ve karaciğer hastalıklarına karşı etkili bir doğal ilaçtır.

3. Bağırsakları yumuşak tutar.

4. Bedene güç ve enerji verir. Organizmanın vitamin ve madensel tuz gereksinimini karşılar. Özellikle gelişme dönemlerinde çocuklara bol bol portakal yedirmekte yarar vardır.

5. Portakal ağacı çiçeklerinin kaynatılmasıyla elde edilen su spazmı giderir, damar sertliğini ve felci önler. Portakal kabuk esansında da aynı olumlu etkiler mevcuttur.

ÖZETLERSEK :

Bileşimindeki etken maddeler :

*C vitamini
*Karbonhidrat
*Potasyum
*Folik Asit
*Bioflavin

 

 

Genel faydaları:

*Soğuk algınlığı, grip, kas incinmesi, kalp hastalıkları ve felçten korur,
*Portakal suyundaki bir antioksidan olan bioflavin damarları ve kılcal damarları güçlendirerek kalbin zarar görmesini engeller,

*Ezik ve çürüklerin daha çabuk iyileşmesini sağlar,

*İçerdiği C vitamini ve folik asit sayesinde öksürüğü azaltır,

*Kanın pıhtılaşmasını, mide ve pankreas kanserini önleyici etkisi vardır,
İçerdiği yüksek potasyum tansiyonun dengelenmesine yardımcı olur.Aynı zamanda,içerdiği potasyum, cildin kuruyup kırışıklıkların oluşmasını da önler,

*Çocukların hastalıklardan korunması ve fiziksel gelişiminin tam sağlanması için gerekli olan cevherler dolu bir meyvedir.

*Kabuklarında bulunan uçucu maddenin bazı kanser türlerinin tedavilerinde çok önemli iyileştirici bir madde olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

*Özetle; portakalı ve diğer narenciye ürünlerini birer hayat iksiri olarak görmeli ve bütün yıl boyunca mutlaka bol tüketmelisiniz. Portakalın gerçek değeri önümüzdeki yıllarda daha iyi anlaşılacaktır.